Iğdır ve İlçeleri Kültürel Web tanıtım Sitesi
  Öyküler Devam
 

ATLI KIZAKLAR

Sarıkamış'ın közde çayıyla ünlü Trabzon Çayevi'nde, Nüzhet Bey, sobanın başında, ‘‘hepsini okutmuşem’’ diye böbürleniyor. Oğullarından bahsediyor... Kahve, yüksek, ahşap tavanlı, eski bir bina. İlk sahibi Trabzonlu'ymuş. Zamanında Sarıkamış'a çalışmak için çok Karadenizli gelmiş. Şimdi artık, aldığı göçlerden, Sarıkamış'ta kim kimlerden, belli değil; Karadenizliler, Çerkezler, Kürtler, Erzurum şivesiyle konuşan Osmanlı kökenli yerli halk... Gün sonunda, herkes aynı kahvede, çam odununda demlenen çayı içmek için, biraraya geliyor. Çam odunu, tüpten pahalıya geliyor, buna rağmen çay fiyatı aynı. ‘‘Ucuza kaçarsam, kimse gelmez, burayı ayakta tutan, közde çayım...’’ diyor kahvenin sahibi...

Kahvenin önünden atlı kızaklar geçiyor, Sarıkamış'ın asfaltı kardan görünmüyor. Katherina'nın Av Köşkü'nün tepeden gördüğü Rus Soşesi de aynı... Ormanın sessizliğine ve bir dönemin derinliğine gömülmüş bu yapıyı görmek için, bir asker eşlik ediyor bana. Bugün artık Türk askeri bölgesi içinde olan, Ruslar'ın eski taş garnizonlarının yanından geçerek köşke varılıyor. Çarlık Rusyası döneminde, av organizasyonlarının düzenlendiği bu köşkten dönerken, Allahuekber Şehitliği'ni görünce, akla mantığa sığabilecek bir bağlantı kurmakta zorlanıyorum.

DONARAK ÖLEN ASKERLER


Kanım donuyor... Bundan 89 yıl önce, Sarıkamış'ta donarak şehit olan onbinlerce Türk askeri aklıma gelince... En kısa gündüzün yaşandığı, - 25 derece soğukta, ayaklarında yırtık çarıklar üstlerinde lime lime olmuş yazlık giysilerle, kara bata çıka, yürümek zorunda oldukları 55 kilometre, savaşmak değil hayatta kalma mücadelesine dönüşmüştü hiç kuşkusuz. Sabırsız ve hırslı Enver Paşa'nın isteğiyle, 22 Aralık 1914 günü, yaklaşık 110 bin Türk askeri Ruslar'ın üzerine yürümeye başladı. O sırada, sayıca az oysa kış şartlarına hazırlıklı Ruslar, Sarıkamış'taki sıcak karargáhlarında bekliyorlardı. Açtılar, yorgundular, tipi bastırmış, yanlışlıkla iki tümen çatışmaya girmiş, iki bin dost asker birbirini vurmuştu. Sonunda dayanamadılar; kimisi uzaklarda bir karaltıya, kimisi dumanın tüttüğü bir köy evine doğru fırladı. Bazıları çıldırmak üzereydi... Onbinlercesi de, yavaş yavaş bedenlerine giren huzurlu uykuya karşı koyamadı.

Ayazda, karlar içindeki anıtın önünde duruyorum. Sarıkamış'ın soğuğundan parmaklarımın uçları soyuluyor. 27 Aralık sabahı burada kıvrılıp kalan askerlerin, doğaya karşı nasıl bir savaş verdiklerini, burada Sarıkamış'ta daha iyi anlayabiliyorum şimdi.

Karlara gömülmüş bir Osmanlı mezarlığı karşısında, önünde kazların gezindiği, kadınların sazan ayıkladığı, yirmi kişinin birlikte yaşadığı evlerinden yola çıkıp, donmuş Çıldır Gölü'nün üzerinde 45 dakika yürüyorlar. Yola çıkmadan önce hava durumunu dinlemiyor, o yüzden de eksi 13 derece olduğunu bilmiyorlar. Bilmeleri gereken tek şey, gölün aralıkta buz tutup üzerinde yürünebilecek kalınlığa ulaştığı, cemreler düşmeye başladığında da, artık gölde dolaşmanın tehlikeli olduğu.

Amcaoğulları Temel ile Ercan balıkçı, göl balıkçısı. Bütün yıl, Sarı Sazan, Kefal, Slorka, Karagöz, Çıldır Alası ve Sarı Balık avlayıp, satıyorlar. Göl kenarındaki ev, böyle ayakta duruyor. Bir de kazlarla... İkinci kazı komşu hediye etmiş. Kars civarındaki birçok köy evinde olduğu gibi, burada da sık sık kaz eti pişiriliyor. Kışınsa, insanın göl üzerinde yürüyebilme mucizesi, onların mücadelesi oluyor. Buz üzerine açtıkları çukurlara ağ geriyorlar. Doğa bana mısın demiyor; sabah açtıkları çukurların üzerini kapanmış buluyorlar. Göl üzerindeki yükseltilere bakarak tekrar ağlarını buluyorlar.

Göl üzerinde birlikte yürüyoruz. Sanki daha önce defalarca bir göl üzerinde yürümüşüm gibi, tereddütsüz takip ediyorum onları. Oysa bir Karslı bana, Arpaçay'dan Taşbaşı'na, atlı kızakla gelin getiren koca bir düğün alayının gölün ortasında buz kırılınca, sulara gömüldüğünü anlatmış, Türkiye'nin en büyük ozanlarından Aşık Şenlik'in hüzünlü dizelerini okumuştu. Olup biten, gerçeküstü...

‘‘Çek çek, asıl onu çek, Kars beş yıl önce böyle değildi’’ diyor kahvenin sahibi, Belediye Başkanı Naif Alibeyoğlu'nun takvimin üzerindeki fotoğrafını göstererek. Duvar kağıdı olarak pastoral bir manzara var; Anadolu'nun birçok kahvesinde olduğu gibi kendi bölgelerinin doğası değil, büyük ihtimal. Üzerinde altın renkli, devasa bir kol saati, daha yukarıda, kahvenin ilk sahibi, meşhur halk ozanı Murat Çobanoğlu'nun siyah- beyaz fotoğrafı ve çerçevelenmiş bir yazı var: ‘‘Kars Halk Ozanları Çobanoğlu Gazinosu, bugüne kadar yapmış olduğu faaliyetlerle, milli tarih şuuru içinde, Türk aşıklık töresine saygılı, sayısız genç aşıklar yetiştiren bir ocak olarak, teşvik ve takdire layık görülmüştür. Kültür Bakanı Rıfkı Danışman.’’

OZANLARIYLA ÜNLÜ


‘‘Merhaba, ben Aşık Bilal Ersarı’’ diye tanıştırıyor kendini, masada oturan iri yarı bıyıklı, genç adam. Ozanlarıyla ünlü Kars'ın, isim yapmış aşıklarını yetiştiren 30 yıllık kahve, Ramazan geceleriyle karşılaştırıldığında, oldukça ıssız bu kez. Aşık Şenlik ve Kültür Dayanışma Derneği'nin birkaç üyesiyle aynı masada oturuyorum. Aralarında, divan çalan 19 yaşındaki Ömürcan da var. Aşık olunca şiir yazıyormuş. Arif Tellioğlu'na neden Karslılar'ın bu denli ünlü aşıklar olduğunu soruyorum. ‘‘Atışması, değişmesi güçlüdür. Doğaçlaması fazladır. Usta malı türküler söylenir, her aşığın kendine özgü koşmaları vardır’’ diye cevap veriyor. Karşımda, sanki 16. yüzyıldan bir müze parçası, dillenmiş anlatıyor.

Kahvenin kapısı açılıp, üstü başı kar içinde, bir çocuk giriyor içeri. Bir elinde, eski bir yoğurt kabının içine doldurulmuş haşlanmış yumurtalar, diğerinde poşet içinde lavaşlar var. Adı Cengiz, ilkokul son sınıfa gidiyor, her akşam bir kez uğruyor kahveye. Yumurtalı dürümün tanesini 500 bin liraya satıyor. Denk gelirse de, biraz kalıp aşıkları dinliyor. Dışarıda hızla yağan kara bakıp, iç çekiyor Bilal Bey; ‘‘Hayat illa ki zordur ama en güzel aşkımız hálá Kars'tır...’’

BEN OLSAYDIM BUNLARI YAPARDIM


Taş Köprü'den yürüyerek geçip, Kars Kalesi'nden kenti seyretmek

Kars'ın Rus binalarıyla ünlü sokaklarını gezmek

Kar yağarken, Dereiçi'nden Kars Çayı boyunca yürümek

Sim-Er Hotel'in şöminesinde közde pişirilmiş patates içine Kars'ın tereyağı ve kaşarından koymak

Digor yolundan 15 dakika mesafede Ağrı Dağı'nın zirvesiyle göz göze gelmek

Çobanoğlu Kahvesi'nde Karslı aşıkları dinlemek

Mesut Yılmaz Parkı'nda Karslı gençlerle birlikte buz pateni yapmak

Kars Hayvan Pazarı'nın kalabalığına karışmak

Ariş'ten gravyer peyniri alırken, ayaküstü tandır ekmekli ve çaylı kahvaltı etmek

Dünyaca ünlü Kars halılarının peşine düşmek

Dışarıda eksi 30 iken, duvarlarında ilkbahar manzarası olan bir kahvede kıtlama çay içmek

Ani Harabeleri'ne en az üç saat ayırmak

Donmuş Çıldır Gölü'nün üzerinde yürümek ya da gölü atlı kızakla geçmek

Sarıkamış'ta Sarıçam Ormanları'nın içinden kaymak

Bir okul çıkışı, Atatürk Meydanı'nda olmak

Ani'deki Tigran Honents Kilisesi'nin fresklerini kaçırmamak

Karlı bir gecede, Kars'ın loş sokaklarında yürümek

Sarıkamış Trabzon Çayevi'nde közde çay içmek

Ani'de Menüçehr Camii'nin minaresinden aşağıdaki yıkık köprüye bakmak

Kars'ın semt pazarlarında ilginç objeler yakalamak

 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol